Bu Konuya Neden Değinilmeli?
Çünkü, çocuklar çocukluğunu yaşayamıyor. Küçük hanımlar ve küçük beyler dolaşıyor ortalıkta. Ne anneler annelik yapabiliyor ne babalar babalık. Roller birbirine karışmış, tam bir kaos ortamı. İçi boş, küçük mutluluk oyunları ile avutuyoruz çocuklarımızı. Huzurdan yoksun hayatlar sunuyoruz onlara. Tatminsizlik hat safhada. Neyi, nasıl, nerede ve ne zaman yapacağımızı bilmiyoruz.
Çocuğa karşı olan aslî mesûliyetimizin farkına varmadan, onları adam etmeye çalışıyoruz. İzin verelim çocuklarımız sadece çocuk olsun ve fıtratlarının getirdiğini doyasıya yaşasınlar.
Peki, çocuğun fıtratı ona neyi getirir?
Günahsızlık, saflık, duruluk, doğallık, dürüstlük... Ve tüm bu güzel sıfatları oyun yolu ile kendisi üzerinde görünür kılar çocuk. Örneğin, biri ona kötülük yapsa, onun kalbini kırsa, onu aşağılasa ya da çok mutlu etse, kurduğu oyundan hemen anlarız hangi duygu içinde olduğunu ve ne tarz bir olay yaşadığını. İşte, o kadar şeffaftır çocuk. İstese de sır tutamaz. İçi ne ise dışarıya da onu yansıtır; tabi fıtratını yaşamasına izin verdiğimiz takdirde..
Aile, çocuğun kendi fıtratını doyasıya yaşamasına engel midir?
Çocuk, ancak koşulsuz sevildiği ortamda fıtratını yaşayabilir. Birçok anne baba çocuğunu koşulsuz sevmesine rağmen bunu ona göstermekten çekinir. Onu sevmek, okşamak, ona gülümsemek, güzel bir söz söylemek, onunla iki çift kelam etmek için sürekli karşılık bekler çocuktan; "kitabı bitirirsen sana bir hediye alacağım, ödevin biterse salonda beraber film izleyebiliriz, boyamanı tamamlarsan sana bir sürprizim var"gibi. Peygamber Efendimiz(s.a.v.) "Hediyeleşin" buyuruyor. Ancak, hediyeleşmek başkadır, ödül başka. Biz çocuğa bir şey karşılığında ödül veriyoruz. "Evet, şimdi bir öpücüğü hak ettin" diyerek bir öpücüğün bile lafını ediyoruz. İşte, çocuğun fıtratını bu şekilde bozuyor aile. Oysa, Hûd Suresi 42. ayette , Allah-ü Tealâ bize, çocuğumuza nasıl davranacağımızı öğretiyor, Âyet şu şekilde: "Gemi, -onlarla- dağlar gibi dalgalar içinde yüzmekte iken Nuh, bir kenara çekilmiş olan oğluna seslendi: 'Oğulcuğum bizimle birlikte bin ve kâfirlerle birlikte olma !" Nuh Aleyhisselam, Allah'a meydan okuyan oğluna nasıl da şefkatle yaklaşıyor. Bizler ise bir tek kırık not yüzünden günlerce çocuğumuzun yüzüne bakmıyoruz.
Ayrıca Lokman Sûresi'nin 13. ayetinden 19. âyetine kadar olan bölümde Hz. Lokman'ın oğluna verdiği öğütleri yer alır. Lokman Aleyhisselam, sözüne "yavrucuğum" diye başlar. Allah'ın kitabında bir baba, evladı kafir de olsa müslüman da olsa ona yavrucuğum diye hitap eder. İşte çocuğa fıtratına göre davranmak budur !
Anne ve babalar evlatlarını Rableri'nden bir emanet olarak bakar ve onları Hz. İnsan olarak görürlerse çocuklarının önünde engel olmaktan çıkarlar ve onların kendilerini gerçekleştirmelerinin yolunu açmış olurlar.
Tuğba Kadiroğlu
Çünkü, çocuklar çocukluğunu yaşayamıyor. Küçük hanımlar ve küçük beyler dolaşıyor ortalıkta. Ne anneler annelik yapabiliyor ne babalar babalık. Roller birbirine karışmış, tam bir kaos ortamı. İçi boş, küçük mutluluk oyunları ile avutuyoruz çocuklarımızı. Huzurdan yoksun hayatlar sunuyoruz onlara. Tatminsizlik hat safhada. Neyi, nasıl, nerede ve ne zaman yapacağımızı bilmiyoruz.
Çocuğa karşı olan aslî mesûliyetimizin farkına varmadan, onları adam etmeye çalışıyoruz. İzin verelim çocuklarımız sadece çocuk olsun ve fıtratlarının getirdiğini doyasıya yaşasınlar.
Peki, çocuğun fıtratı ona neyi getirir?
Günahsızlık, saflık, duruluk, doğallık, dürüstlük... Ve tüm bu güzel sıfatları oyun yolu ile kendisi üzerinde görünür kılar çocuk. Örneğin, biri ona kötülük yapsa, onun kalbini kırsa, onu aşağılasa ya da çok mutlu etse, kurduğu oyundan hemen anlarız hangi duygu içinde olduğunu ve ne tarz bir olay yaşadığını. İşte, o kadar şeffaftır çocuk. İstese de sır tutamaz. İçi ne ise dışarıya da onu yansıtır; tabi fıtratını yaşamasına izin verdiğimiz takdirde..
Aile, çocuğun kendi fıtratını doyasıya yaşamasına engel midir?
Çocuk, ancak koşulsuz sevildiği ortamda fıtratını yaşayabilir. Birçok anne baba çocuğunu koşulsuz sevmesine rağmen bunu ona göstermekten çekinir. Onu sevmek, okşamak, ona gülümsemek, güzel bir söz söylemek, onunla iki çift kelam etmek için sürekli karşılık bekler çocuktan; "kitabı bitirirsen sana bir hediye alacağım, ödevin biterse salonda beraber film izleyebiliriz, boyamanı tamamlarsan sana bir sürprizim var"gibi. Peygamber Efendimiz(s.a.v.) "Hediyeleşin" buyuruyor. Ancak, hediyeleşmek başkadır, ödül başka. Biz çocuğa bir şey karşılığında ödül veriyoruz. "Evet, şimdi bir öpücüğü hak ettin" diyerek bir öpücüğün bile lafını ediyoruz. İşte, çocuğun fıtratını bu şekilde bozuyor aile. Oysa, Hûd Suresi 42. ayette , Allah-ü Tealâ bize, çocuğumuza nasıl davranacağımızı öğretiyor, Âyet şu şekilde: "Gemi, -onlarla- dağlar gibi dalgalar içinde yüzmekte iken Nuh, bir kenara çekilmiş olan oğluna seslendi: 'Oğulcuğum bizimle birlikte bin ve kâfirlerle birlikte olma !" Nuh Aleyhisselam, Allah'a meydan okuyan oğluna nasıl da şefkatle yaklaşıyor. Bizler ise bir tek kırık not yüzünden günlerce çocuğumuzun yüzüne bakmıyoruz.
Ayrıca Lokman Sûresi'nin 13. ayetinden 19. âyetine kadar olan bölümde Hz. Lokman'ın oğluna verdiği öğütleri yer alır. Lokman Aleyhisselam, sözüne "yavrucuğum" diye başlar. Allah'ın kitabında bir baba, evladı kafir de olsa müslüman da olsa ona yavrucuğum diye hitap eder. İşte çocuğa fıtratına göre davranmak budur !
Anne ve babalar evlatlarını Rableri'nden bir emanet olarak bakar ve onları Hz. İnsan olarak görürlerse çocuklarının önünde engel olmaktan çıkarlar ve onların kendilerini gerçekleştirmelerinin yolunu açmış olurlar.
Tuğba Kadiroğlu
Yorumlar
Yorum Gönder
Teşekkürler. Yorumunuz kontrol edildikten sonra yayınlanacaktır.